13.YÜZYIL ÖNCESİNDE TÜRKLERDE TOPLUM VE DEVLET
- Kemalist Kıbrıs
- 6 Tem 2022
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 22 Ağu 2022
YAZAN: Prof.Dr.İsenbike TOGAN (Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü)

Türk tarihinin evreleri söz konusu olduğu zaman en yaygın tanımlama İslamiyet öncesi ve sonrasıdır. İslamiyet’in kabulü ile Türkler ikinci bir medeniyet dairesine girmiş oldular. Aslında Türkler tarihte ve bugün üç ayrı medeniyet dairesinde bulunmuşlardır. Bunları Uzak Doğu, İslamiyet-Yakın Doğu ve Batı medeniyeti şeklinde sıralayabiliriz. Bu medeniyet daireleri kendilerini Türkçeye giren yabancı kelimelerde, edebiyatta ve estetik anlayışta gösterir. Sosyopolitik yapı için ise Avrasya’da göç ve ticaret yollarının bir şemsiye altına toplandığı 13.yy bir mihenk taşı olarak alınabilir.
Anahatlar
13. yüzyıl öncesi çeşitli mücadeleler ve çekişmelerle geçmiştir. Bu mücadeleler dağınık yaşayan gruplar ve siyasi yapıyı devletleştirmiş topluluklar (Kadim Türkler, Uygurlar) açısından farklılıklar gösterir. Soy, boy veya dağınık gruplar hâlinde yaşayanların mücadelesi daha çok otlak, yaşam tarzı ve politik düzen gibi farklılıklardan doğmuştur. Bunlardan Kadim Türk devleti İpek Yolu’nun kontrolü ile oluşmuştur. Uygurlar ise güç yolu ile ticarette fiyatı belirmede ustalık kazanmışlardır.
Ayrıntılar
Hunların miladi 3. yyda dağılmasından sonra bu halkları bir siyasi şemsiye altında birleştirebilen Köktürk / Göktürk / Türk Kağanlığı dediğimiz Kadim Türkler olmuştur. Farklılıklar arasında uyum sağlamaya denge kurmaya çalışan Kadim Türk modeli daha sonra Çinggis Han tarafından geliştirilmiştir. Her iki model de ticaret yolları üzerinde hâkimiyet peşinde olmuştur. Uygur modeli ise bir grubun gücüne ve dış ittifaklara dayanarak diğer grupları hâkimiyeti altına alması şeklinde gelişmiştir. Uygurlar Çin ile yapılan at ve ipek ticaretinin kendi belirledikleri çerçevede yürümesi için çalışmış ve bunda başarılı olmuşlardır.
Uygurların güce dayalı modeli genellikle tarihçiler tarafından yaygın olarak benimsenmiştir. Türkiye’de de “aşiretten devlete” söylemi iyi bilinir. Oysaki günümüzden geriye bakınca Kadim Türk modeli Uygur modelinden daha başarılı olmuş denebilir.
Kadim Türkler
Bu yazı çerçevesinde ana hatlarıyla yukarıda belirtilen siyasi oluşumlardan Kadim Türkler üzerinde durulacak ve Uygurlara ancak yukarıdaki “model” anlayışını biraz daha açmak gayesiyle değinilecektir. Kadim Türk toplumunun merkezinde Aşina soyunun boylar üstü bir konum ile birleştirici bir rol oynadığını görürüz. Çin kaynaklarına göre önceleri bugünkü Gansu eyaletinin kuzeyinde bulunmuş olan Aşina’lar daha sonra Tanrı dağlarının Hoço yöresini kendilerine yurt edinmişlerdir. Daha önceki mekânları Gansu gibi Hoço da (bugünkü Turfan) tam da ticaret yolları kavşağındadır. Daha sonra onları Altaylar’da görüyoruz. Altaylar’a geldikleri zaman orada demircilik yapan yerli halka kaynaşırlar. Eski alışkanlıkları, yani ticaret yolları ile ilgileri onların zamanla güneye yönelmelerine sebebiyet verir. Bu dönemlerde Çin ve batı bölgeleri arasındaki ticaret güneyde Rouranların (Cücen) elindeydi; onlar da böylece Rouranların idaresinde kaldıkları dönemde demirci Türkler olarak bilindiler. Siyaseten ortaya çıkışları Rouranlara isyan etmeleri ile başlar (552).
Başlarında kağan unvanı alan Bumin bulunmaktadır. Aslında bir Xianbei (Siyenpi) unvanı olan kağan Kadim Türkler, Uygurlar ve sonra da Moğollar tarafından benimsenmiş ve İslami kaynaklara “hakan” olarak geçmiştir. İlk Kadim Türk kağanlarının İpek yolu üzerinde genişlediklerini görürüz. Tek merkez yoktur, merkezler vardır. Batıda yabğu unvanı alan Bumin’in kardeşi İstemi kendi merkezini/merkezlerini kurmuştur. Kadim Türk yapısı ikili, dörtlü yani çok merkezlidir.
Merkezde kağanın gücü boylardan çok bölük dediğimiz, Aşina soyu etrafında toplanmış irili ufaklı perakende gruplardan oluşmaktadır. Bunlar boy değil, merkezdeki kağana veya onun etrafında olan büyüklere / beglere bağlanmış olan halktır. Çince kaynaklarda kendilerinden buluo 部落diye söz edilir, bölük bu imlerin yeniden yapılandırılması ile kaşımıza çıkan bir terimdir.
Batıda yabğu unvanı taşıyan İstemi’nin bölükleri gittikleri yerlerde var olan boy / yerleşik halk üzerine hâkimiyet kurarak yeni bir yönetim modeli oluşturur. Kadim Türk I. ve II. dönemleri genel hatları ile bu çerçevede varlık göstermiştir. II. dönemin I.’den en büyük farkı resmî dil ve alfabe olarak Türkçenin hâkim olmasının yanında, merkezi bir tek Aşina sülalesinin temsil etmesi değil, Aşina yönetimine âdeta ortak olan Aşide soyunun varlığıdır. Meşhur devlet adamı Bilge Tunyukuk Aşide’lerdendi. Ancak hâkimiyetteki bu ortaklık ilerleyen zamanda Aşina’ların Aşide’lerin gücüne ket vurmak için Kadim Türk devletinde başından beri var olan yatay veraset usulünü dikeye çevirme çabalarına yol açmıştır.
Kağanlığın kuzeyindeki bölgelerde birbirlerine gerçek veya kurgusal kan bağı ile bağlı olan ve kaynakların Tiele / Tele (Tegreg) adını verdikleri topluluklar çok geniş bir sahaya yayılmışlardı; bunlar soylardan oluşuyor, her biri kendine özgü ayrı ad taşıyordu. Kadim Türk I. dönemindeki kağanlar da onları itaat altına almak için çok çalışmış pek de başarılı olamamışlardı. II. dönem bu açıdan farklı olmuştur. Kağan ordusundaki bölükler üretici olmaktan ziyade atlı savaşçı idiler ve geçim kaynakları kazganç (yani kazanç) dedikleri ganimet idi. Soylar hâlinde yaşayanlar ise üreticidir, hayvancılıkla geçinir, öküzlerle çekilen arabalarının üstüne yerleştirdikleri derme evler ile göç ederlerdi. Öküzler yavaş hareket ettikleri için seferlere çıkmaya elverişli değildi. Doğal olarak bu topluluktaki herkes kurt ve diğer hayvanlara ve kendileri ile geçinmeyen düşmanlara karşı atlı güç de oluştururdu. Kendilerini düşmana karşı savaşçı, ormandaki yaban hayvanlarının avcısı olarak tanımlayan bu gruplarda bir ordu nizamı yoktu. Kaynağımız daha önceki dönemler için “Bir dış düşman karşısında bir araya gelirler ve sonra dağılırlar. Savaşmak gerektiği zaman herhangi bir savaş düzenine girmezler, her bir fert kendi başına hareket ederek düşmana saldırır” der; bunlardan kaynağımız xing 姓diye bahseder, Türkçeye “soy” diye çevirmenin uygun olduğu görüşündeyim. Bu gruplar üzerinde hâkimiyet kurmak merkez için elzemdir, bu üretici grupların hiç olmazsa bir kısmının desteği olmadığı zaman merkezin çözüldüğünü görmekteyiz. Kadim Türk I. döneminde Tegreg olarak karşımıza çıkan bu soy / boy birlikleri II. dönemde Dokuz Oğuz adıyla kaydedilmişlerdir.
Dokuz Oğuzlar bu Tegreg camiasının bir kısmıdır. Uygurlar da Dokuz Oğuz camiasının içinden çıkmıştır. II. dönemde kağanlığın merkezi sayılabilecek doğu bölgesinde devletin parlak zamanları Dokuz Oğuzlarla ittifak içinde olunduğu dönemlerdir. Dokuz Oğuzların Kadim Türk devletini terk ettiği dönemler ise çözülmelere yol açmıştır. Bu açıdan Bilge Kağan, yazıtlarda “Türk Oğuz Beyleri işitin” diyerek onların ayrılmalarına engel olmak ister. Bu hitabının hedefi Dokuz Oğuz ve Bayırku gibi eski Tegreg boyları idi.
Bir de bu 部yani boy dediğimiz itaat altın alınmış boylar vardır. Örneğin daha sonra başa geçecek Uygurlar bunlardan biridir. Bunlar bünyelerinde birçok soy grupları barındırıyorlardı. Üretimlerini merkezi beslemek için değil kendileri için yapan, başkaları ile takas ve alışverişte de bulunan bu grupların merkez için önemi vergi veren halk olmaları idi. Merkez bunların başlarına Aşina sülalesi üyelerinden bazılarını idari görevlerle ve özellikle vergi işlerini denetlemek için atıyordu. Devletin dağılma sebeplerinin en önemlisi şad, tegin gibi yüksek rütbeli idarecilerin baskısı, vergilerin yüksekliği ve kıtlıkların sebep olduğu isyanlardı. 630 yılında son I. Kadim Türk kağanının yenilmesinin ardından Çin’deki Tang sülalesine sığınmaları bu tür olayların sonucudur.
Bu üç grubun (yani bölük, soy ve boy) hepsi birden “Türk bodun” olarak algılanır. Bir de bunların dışında başlarında kendi beyleri olan ve Yenisey nehri boylarında yaşayan kendilerine bodun diyen, bir kısmı da bugünkü Kırgızların ataları olan, dağınık gruplar vardı. Bunlar Türk kağanına tabi olmaktan çok ona, Çin’e veya Tibet’e elçi gönderiyorlardı. Kadim Türklerin sonu 744 yılında Karluk, Basmil, Uygur koalisyonu ile
gelmiş oldu. O dönemde bunların arasında bir tek Basmiller ufak çapta Kadim Türk
modeline benzer bir yapı içinde idiler; başlarında etrafında buluo / bölükler bulunan
Aşinalardan biri vardı. Karluklar soylardan oluşan 3 boylu bir topluluktu, onun için
onlara “3 Karluk” deniliyordu. Uygurlar ise bilindiği gibi 10 soydan oluşan bir topluluktu. Bunların arasında Yağlakar baskın çıkacaktı. Bu koalisyon kısa sürede bozuldu ve Basmil ve Karlukları bertaraf eden Uygurlar başa geçtiler. Sonuçta Kadim Türkler hem çökmüş hem de meşruiyetlerini kaybetmişlerdi.
Uygurlar
Aslında burada biz Türklerin tarihi boyunca karşılaştığımız çevrenin merkeze yönelmesi hareketi ile karşı karşıyayız. Kadim Türkler Uygurları veya Tegreg /Dokuz Oğuzları devlet idaresine müşavir olarak almamışlar, bilakis onları merkezden ve merkez yoluyla elde edilenlerden uzakta tutmuşlardı. Kadim Türkler müşavirlerini kendilerine rakip olmayacak Soğd’lardan seçmişlerdi. Kadim Türklerin kenara ittiği Uygurlar, birçok Türk devletinde gördüğümüz gibi başkaldırarak 744’te merkezi ele geçirmiş oldular.
Uygurlar, Kadim Türklerin kuzeyinde iken diğer Tegreg veya sonradan anıldıkları gibi Dokuz Oğuzların arasından sivrilmeye başlamışlar ve önce Çin’deki Sui daha sonra da Tang sülalesinin dikkatini çekmişlerdi. Bu çerçevede de Yağlakar soyu öne çıkmış oldu. Bu gelişmeleri Çin’deki Tang sülalesinin “yakındakileri kontrol edebilmek için, uzaktakilerle dostluk geliştirme” siyaseti çerçevesinde algılamak gerekir. Soylar arasında sivrilen Yağlakarların diğerleri üzerinde hâkimiyet kurduklarını ve Uygur adıyla kendilerini ortaya koyduklarını görüyoruz. Vergilerin ağırlığına karşı Uygurların 627’de Kadim Türk idaresine isyanları 630’daki Kadim Türk I. döneminin sonunu getirmişti. 646 yılına gelindiğinde kendileri ile Çin arasında yer alan Xie Yantuoları 1 yenmeleri Uygurların Çin ile doğrudan ticarete girmelerinin başlangıcı sayılabilir.
Hatırlanacağı gibi bu dönemde artık Kadim Türkler 50 yıllık “Çin idaresi” döneminde idiler. Uygurların daha ön plana geçmeleri bu zamana rastlar. Öte yandan bu ilişkiler içinde Uygurlar Ötüken’in doğusunda Hanhai askerî valiliği adı ile Çin idaresinin uzaktan himayesini kabul etmiş oldular. Bu olay onların yapısında iki önemli değişikliğe sebebiyet verdi.
Askerî valilik yapısının tabiatı gereği daha hiyerarşik bir yapıya dönüştükleri gibi, gerek bu uzaktan himaye gerekse daha sonra Kansu bölgesine yerleşmeleri sonucu hayat felsefelerinde “toprak üzerinde hâkimiyet” önem kazanmaya başladı. Kadim Türk hâkimiyeti insan gücü üzerine kurulu idi. Uygurlarla bu bakış açısı değişmiş oldu. Bunda özellikle Soğdak tüccarlarla yaptıkları işbirliği ve ticaret yolları üzerine kazdıkları depolar önemli bir başlangıç teşkil etti. Müteakiben 685 yılında meydana gelen kıtlık ve açlık birçok Uygur grubunun güneybatıda Liang ve Gan (Gansu) bölgelerine göçmesine sebebiyet verdi. Kısacası bir kısım Uygurlar için artık yerleşiklik bir hayat tarzı olmaya başlamıştı. Böylece 840’ta Kırgızların Xie Yantuolar Türkiye’de artık galatı meşhur olan bir yapılandırma ile Sir Tarduş olarak bilinirler.
Ordubalık’taki Uygur İmparatorluğunu yıkmalarından çok önce Uygurlar İpek Yolu ticareti kuzey-güney eksenine doğu-batı eksenini de eklemiş oldular. Uygurlar askerî güce (bölük- bodun) dayanan Kadim Türkler gibi Avrasya ticaret yollarını kontrol altına almaya çalışmamışlar, kendi iletişim ağları içindeki yerleşim alanlarından Çin ile at / ipek ticareti üzerine yoğunlaşmışlardır. Ancak henüz yerleşik halk ile yönetimde bir sembiyoz (iç içe geçmişlik) söz konusu değildi.
Böyle bir etkileşim İslamiyet’i kabul eden ve yerleşik hayatla iç içe olmaya
başlayan Karluklar ve onların başını çektiği boyların yerleşik halkla giriştikleri
ilişkiler, karşılıklı bir anlayışa dayalı bir idare şekline dönüşmeye başlamış ise de
bu ilişkilerin gelişmesi ancak daha sonraki Karahanlılar döneminde söz konusu
olmuştur.
(*) Bu makale, Kemalist Kıbrıs Dergisi'nin 2.sayısında (Bahar 2022) yayınlanmıştır.
Comments