top of page
Ara

ATATÜRK'Ü DOĞRU ANLAMAK

  • Yazarın fotoğrafı: Kemalist Kıbrıs
    Kemalist Kıbrıs
  • 19 Haz 2022
  • 3 dakikada okunur

YAZAN: Prof.Dr.Barış DOSTER


"19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra, kongrelerle halkı örgütlemiş, sonra tüm bu örgütleri, tek çatı altında toplamış, sonrasında da Ankara’da Meclis’i açmıştır."


Atatürk'ün haklılığı, büyüklüğü, dehası, öngörüsü, eseri, hedefleri üzerine yazılmış çok eser, çok makale, çok şiir, çok roman, çok kitap vardır. Filmler, belgeseller de buna

eklenebilir kuşkusuz. Fakat büyük devrimci dehayı anlamak için, işe temelden ve doğru kaynaklardan başlamak gerekir. Birincisi, Atatürk; doğru kaynaklardan, bilimsel yetkinliği, nesnelliği açık olan kaynaklardan okunmalıdır. Atatürk okumalarına da "Nutuk" ile başlamak gerekir. Bizzat kendi kaleminden çıkan, sonunda belgelerle desteklenen bu eser, Atatürk'ün mücadelesini, hedefini, yaptıklarını, çektiği zorlukları, doğrudan, ilk ağızdan öğrenmek adına önemlidir. Kimileri "resmi tarih", "kendi kişisel anlatımı", "öznel yargılar içeriyor", "tek yanlı bakış açısı" deseler de, Nutuk, Atatürk'ün

millete ve tarihe hesap verdiği bir eser olarak önemlidir. Her hesap verme, aynı zamanda bir hodri meydan içerdiğinden, iddialı bir eserdir.


İkincisi, her lider, her eylem, her tarihsel gelişme, her devrim kendi koşullarında, döneminin nesnel şartlarında incelenmelidir. Bu bilimselliğin, nesnelliğin gereği olduğu kadar, aklın, mantığın, vicdanın ve hakkaniyetin de gereğidir. O nedenle Atatürk; çağının koşullarında, çağdaşı olan lider ve devrimcilerle birlikte değerlendirilmelidir. Her lider, her devrimci, her asker elindeki tarihsel, siyasal, kültürel, toplumsal malzeme oranında hareket eder. İnsan malzemesinden bağımsız siyasal devrim, toplumsal hareket olamaz. Kimse tarihe çalım atamaz. Kimse tarihin altından

tünel kazıp geçemez. Kimse tarihin üstünden sırıkla atlayamaz.


Üçüncüsü, Atatürk’ün; Osmanlı Devleti’nden devraldığı miras çok iyi bilinmeden, Atatürk doğru anlaşılamaz. Tanzimatçılar, Yeni Osmanlılar, Jön Türkler ve İttihatçılar iyi bilinmeden, Atatürk ve Cumhuriyet Devrimi doğru anlaşılamaz.


Dördüncüsü, Atatürk’ü, birlikte yola çıktığı, Kurtuluş Savaşı’nda beraber mücadele ettiği diğer öncü kadrodan, kurucu babalardan ayıran özellikleri iyi bilmek zorunludur.

Atatürk bir devrimci olduğu kadar, bir zamanlama dehasıdır. Nerede adım atacağını da, nerede durması gerektiğini de çok iyi hesaplayan bir liderdir. Atatürk, Milli Mücadele’ye ve Cumhuriyet Devrimi’ne çok iyi hazırlanmıştır. Asker, devrimci

ve devlet adamı olmanın yanında, çok seçkin bir aydındır. Kayıtlı 4 bin kitabı, sayfaların kenarına notlar düşerek, yorumlar yaparak, sorular sorarak okumuştur.


Beşincisi, Atatürk’ün en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti’ni, bu coğrafyanın diğer ülkeleriyle, Osmanlı Devleti’nin parçalanması sonucunda kurulan diğer devletlerle

karşılaştırmak da gerekir. Başardıkları ve başaramadıklarıyla, yaptıkları ve yapamadıklarıyla Türkiye, halen Ortadoğu’nun, İslam dünyasının en gelişmiş ülkesi olmasını tamamen Cumhuriyet’e borçludur.


Altıncısı, Atatürk; bir Cumhuriyetçidir. Osmanlı paşası olarak, Harbiye Nezareti’ndeki sicilinde Atatürk için, “Cumhuriyetçidir” diye not düşülmüştür. Sonraki yıllarda bir

soru üzerine, “Ben Cumhuriyeti vicdanımda milli bir sır gibi sakladım” demesi, daha başından itibaren yola, ulusal egemenliğe dayanan, laik ve çağdaş bir cumhuriyet kurmak için çıktığının kanıtıdır. Nitekim İstanbul’daki İngiliz istihbaratı, Londra’ya geçtiği bilgi notunda, henüz Cumhuriyet’in ilanından evvel şöyle demiştir:


“Türkler, Cumhuriyet’e gidiyor”.


Yedincisi, Atatürk; Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet ile tüm ezilen uluslara, üçüncü dünyaya, kendi ifadesiyle mazlum milletlere de örnek olmuş bir devrimcidir. Hindistan’dan Çin’e, Küba’dan Cezayir’e dek çok geniş bir coğrafyada, bu yönüyle

de etkilidir. Suriye ve Irak’taki Baas hareketinde, İran Şahı Rıza Pehlevi’de, Mısır’da Cemal Abdül Nasır’da, Latin Amerika’da “Jön Türk” diye anılan genç devrimcilerde, Yugoslavya’da Tito’da, Küba’da Castro’da, Hindistan’ın kurucu babaları Gandi ve Nehru’da güçlü bir Atatürk hayranlığı vardır.


Sekizincisi, Atatürk denince akla akıl, bilim, laiklik, aydınlanma, bağımsızlık ve antiemperyalizm gelir. Bunu sadece taraftarları değil, karşıtları da kabul ederler.


Dokuzuncusu, Atatürk’ün devrim programının özetini ve simgesini, partisinin logosunu 6 ilke, yaygın deyimle 6 Ok oluşturur. Bunlar birbirinin tamamlayanı, bütünleyenidir.

Birinden vazgeçmek bile, ötekilerin hepsini işlevsiz kılar, eksik bırakır. Bu ilkelerin ideolojik, politik, sınıfsal, ekonomik yönleri vardır. Atatürk’ün, “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” sözü, sınıfsal yaklaşımını, kamucu, toplumcu, halkçı tutumunu ortaya koyar.


Onuncusu, Atatürk; yola çıktığı pek çok arkadaşından kapsamda, amaçta, yöntemde farklıdır. Kapsamda farklıdır, çünkü bölgesel, yerel örgütleri, tek bir çatı altında, ulusal bir çatı altında toplamıştır. Ulusal ölçekli bir kurtuluş savaşı vermiştir. Amaçta farklıdır, çünkü yola saltanat ve hilafeti kurmak için değil, Cumhuriyet kurmak için çıkmıştır.

Yöntemde farklıdır, çünkü kurtuluşu manda ve himayede değil, işgale karşı silahlı mücadelede aramıştır. Rauf Orbay, Falih Rıfkı Atay’a Atatürk için şöyle der: O olmasaydı biz bu işi başaramazdık, ama biz olmasaydık, o bu işi yine

başarırdı”.


On birincisi, Atatürk; tarihin haklı çıkardığı bir liderdir. Örneğin; Lozan Antlaşması halen yürürlüktedir. Çünkü gerçekçi temellere dayanır. Örneğin; ekonomi modeli, karma

ekonomi anlayışı halen günceldir, geçerlidir. Örneğin, laik, bilimsel, halkçı, karma eğitim anlayışının ne kadar değerli olduğu, her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Örneğin; dış politikadaki bölge merkezli tutumu, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin ne kadar önemli olduğu, son dönemde yaşananlarla bir kez daha kanıtlanmıştır. Örneğin; alt kimlikleri, feodal bağları, ortaçağ kalıntısı aidiyetleri aşan, yurttaşı merkeze alan, yurttaşı muhatap alan felsefesinin ne kadar kıymetli olduğu, günümüzde bir kez daha anlaşılmıştır.


On ikincisi, Atatürk; tabandan örgütlenmeyi, milli iradeyi, meclis meşruiyetini çok önemsemiştir. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra, kongrelerle halkı örgütlemiş, sonra tüm bu örgütleri, tek çatı altında toplamış, sonrasında da Ankara’da Meclis’i açmıştır. Kurtuluş Savaşı’nı Meclis iradesi ve meşruiyeti altında yürütmüştür. Başkomutan olarak yetkiyi hep Meclis’ten almıştır. Milli irade konusundaki hassasiyeti,

tüm söz, eylem ve kurumlarına yansımıştır. Sivas’ta tüm örgütleri, “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” çatısı altında toplaması; “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” demesi; çıkardığı gazetelere Hâkimiyet-i Milliye, İrade-i Milliye adlarını vermesi hep bunun kanıtıdır.


(Kemalist Kıbrıs Dergisi, Sayı: 2)


 
 
 

コメント


bottom of page