AYDINLANMA YUVALARI: KÖY ENSTİTÜLERİ
- Kemalist Kıbrıs
- 25 Haz 2022
- 5 dakikada okunur

YAZAN: Sima YOLCU (ODTÜ KKK ADT )
Tarih 15 Temmuz 1921, yer Ankara. Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın yakıcı günleri. Türk'ün ateşle sınandığı bir dönemin tam anlamıyla ortası. Kütahya-Eskişehir Savaşı'nda Yunan ordusu'na yenilen Türk Ordusu, Sakarya Nehri'nin doğusuna çekilmiş durumda. Düşman, Milli Mücadele'nin merkezi Ankara'ya yaklaşmış, meclisin Ankara'dan taşınıp taşınmamasının zaman zaman meclis kürsüsünde tartışıldığı günlerden.
Milli Mücadele'nin merkezi Ankara, bir kongreye, Maarif Kongresi'ne ev sahipliği yapıyor. Mecliste savaş gerginliğinin sürdüğü bu süreçte böyle bir kongrenin toplanmasını "anlamsız" görenler olsa da esasında bu kongre, kurtuluştan sonra kurulacak yeni Türk devletinin inşasının, onun eğitim politikasının ve cumhuriyetin eğitime verdiği önemin bir göstergesi konumunda.
Kongrenin düzenlenmesi için talimatı bizzat veren Mustafa Kemal Paşa, kongrenin açıldığı gün olan 15 Temmuz 1921 tarihinde yaptığı açılış konuşmasında şu ifadeleri kullanıyor;
"Yüzyılların yüklediği derin bir idare ihmalinin devlet varlığında açtığı yaraları gidermeyi sağlayacak çabaların en büyüğünü, eğitim yolunda harcamamız gerekmektedir (...) Bugün için memleketin aydınlanması uğruna ayrılabilecek şey; eğitimimizin geleceğine dayanak ola cak bir temel kurmaya yeterli değildir. Ancak elverişli ve yeterli koşullarla araçları elde edinceye kadar geçecek savaş günlerinde de tam bir özenle işle nip çizilmiş bir ulusal eğitim programı yapmaya ve eldeki eğitim ve öğretim kuruluşlarımızı bugünden verimli bir çabayla çalıştıracak esasları hazırlamaya bakmalıyız."
Cumhuriyetin doğuşunun resmi tarihi her ne kadar 29 Ekim 1923 olsa da cumhuriyeti "vicdanında bir süre saklayan" devrimci lider, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk için, cumhuriyet henüz savaş yıllarında adım adım kurulmaya başlamıştı. Cumhuriyeti ve devrimleri sırf bir devlet şekli ve yönetim tarzı değil Türk Aydınlanmasını gerçekleştirecek yapılar olarak kabul eden Atatürk, savaşın en ağır günlerinde bile eğitim gibi Türk Aydınlanmasını ilgilendiren bir konuda yol haritası çizmek adına Maarif Kongresini toplamış ve çalışmalar yaptırmıştır.
Kurtuluştan ve Cumhuriyetin ilanından sonraki süreçte ise Türk Aydınlanmasını gerçekleştirmek için harekete geçen Atatürk önderliğindeki Kemalist kadrolar, Osmanlı'dan kalan kısıtlı eğitim kurumlarını yurdun her yanına yaymayı ve özellikle de nüfusun çoğunluğunun o dönem kırda yaşadığı bir ülke olan Türkiye'de, nüfusun sadece %5'inin okuma yazma bildiği bir dönemde eğitimi kırsal kesimlere götürme konusunda kararlı bir politika izlemeye başlamışlardır. Bu süreçte özellikle Harf Devrimi sonrasında başlayan eğitim seferberliği ile öğretmenler 6 aylık bir eğitim süreci geçirdikten sonra köylere giderek, eğitimin yaygınlaşmasına katkı sağlamaya çalışmışlardır.
Mustafa Kemal Atatürk'ün 1938'deki vefatıdan sonra ise Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, merhum Can Yücel'in babası Hasan Ali Yücel'i Milli Eğitim Bakanlığı'na atamış, Yücel de, Köy Enstitülerinin ileride mimarlarından biri olacak İsmail Hakkı Tonguç'u İlköğretim Müdürü olarak atamıştır. Yücel ve Tonguç'un mimarlığını yaptığı Köy Enstitüleri ise 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı kanun ile fikri resmiyet kazanmıştır. Böylece eğitim toplumun geniş kesimlerin yayılması ve kır kalkınmasının sağlanması noktasında büyük bir adım atılmıştır.
Yurt Genelinde Açılan Köy Enstitüleri ve Müfredatı:
Demiryoluna yakın ve tarıma uygun 21 alanda kurulan köy enstitülerinde yetiştirilenler hem örgün eğitim hem de modern tarım teknikleri hakkında bilgi alırlar. Bu şekilde tarımda verimliliğin artırılması planlandı. Orijinal bir eğitim modeline sahip olan köy enstitülerinde temel derslerin yanı sıra sütçülük, arıcılık, fen, spor, marangozculuk, meyvacılık, demircilik vb. pratik dersleri de veriliyor, öğrencilerin gerçek hayatın zorluklarıyla başa çıkabilmesi amaçlanıyordu. Müzik, resim, tiyatro, el sanatları vb. dersler de verilerek görsel sanatlar kültürünü yaşatabilmek çabalanmıştı hatta her öğrencinin bir müzik aleti çalması zorunlu idi. Üzerinde durulan bir diğer konu ise kitap okuma kültürüydü. Kitap okuma her durumda yapılır, öğrencilerin ufuklarını geliştirmesine büyük önem verilirdi. Her köy enstitüsü mezununun öğretmenlik diplomasında bir ‘iş’ ve bir de ‘tarım’ faaliyeti ek branş olarak belirtiliyordu.
Çıkarcı Eğitim Sisteminden Kamuya Geçişte Köylünün Durumu:
Köy enstitülerinin açılmasından önce halk arasında "çıkarcı bir eğitim sistemi" benimseniyordu. Ebeveynler, işe yaramayacağını düşündükleri bilgileri çocuklarının aklından silmeye çalışıyorlardı. Halkın bu yaklaşımına verilebilecek en iyi örneklerden biri, köy enstitüsü öğretmenlerinden biri olan Sabahattin Eyüboğlu’nun “Köy Enstitüleri Üzerine” adlı kitabında vermiş olduğu şu masaldır:
Fakir bir köylü eşeğini önüne katmış yürüyormuş bozkırda. Eşeğin sırtındaki koca heybe bir garip biçimde yüklüymüş: Bir yanı buğday doluymuş, bir yanı taş. Yolda ak sakallı, derviş kılıklı bir adama rastlamış köylü. Birlikte hoş beş edip yürürken bu adam köylüye: Eşeğin bir
yanına ne diye taş yükledin? diye sormuş. Buğday bir yana tartmasın diye, demiş
köylü. Adam taşları attırmış; buğdayın yarısını heybenin öbür güzüne boşalttırmış. Yük böylelikle azalınca köylüyü de eşeğe bindirmiş. Köylünün aklı yatmış bu işe, dualar etmiş adama, ardından sormuş: Sende bu akıl varken ne diye yaya gezersin dağda bayırda? Malın mülkün, atın, deven yok mu senin? Yok, demiş adam. Şehirde beyler yanında niye iş tutmazsın? diye sormuş köylü. Beni, işe yaramaz diye, şehirden kovdular, demiş adam. Bunun üzerine köylü eşekten inmiş, buğdayı yine heybenin bir gözüne doldurup öbür yana taş yüklemiş eskisi gibi ve eşeğine deh deyip uzaklaşmış adamdan.
Köy Enstitülerinin Kazandırdıkları:
''Ezber bilmek, bilmek değildir.''
Montaigne
Köy Enstitülerinde, ataerkil sisteme karşın, eşitlikçi bir eğitim sistemi benimsenmiştir. Öğrencilere sanayi eğitimi verilerek iş gücü arttırılmıştır. Laik ve bilimsel temelli eğitim başlamıştır. Sanat, edebiyat ve bilim dünyasında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Ezberci değil pratiğe dayalı bir eğitim modeli benimsenmiştir.
Köy Enstitüleri sayesinde 6 yıl içinde 10 binden fazla dönüm tarla tarıma elverişli hale getirildi ve bu tarlalarda üretime başlanmış, birçok fidan dikildi ve bağlar oluşturuldu, öğretmen evleri ve işliklerin yanında 150 büyük çaplı inşaat kurulmuş, ambar, ahır, su ve tarım deposu, 100 kilometre yol, 20 uygulama okulu ve 12 elektrik santrali yapılmıştır.
Köy Enstitülerinin Kapatılması:
Köy Enstitülerinin kökenlerini incelediğimizde mevcut enstitü modeli hem o dönem için hem de içinde bulunduğumuz dönem için kritik öneme sahip ancak yapılan uygulamalara baktığımızda öğretmen ve öğrencilerden talep edilenlerin önemli olduğunu görüyoruz. Temel eğitim hedefiyle ortaya çıkan bir sistemin aynı zamanda bir iş sorumluluğu da yüklemesi eğitime verilen değeri azaltmıştır.
Ancak Köy Enstitülerinin varlığı özellikle feodalizmin hakim olduğu bölgelerdeki feodaller tarafından tehlikeli görülmüştür. Dönemin milletvekillerinden Emin Sazak gibi feodal kökenli siyasiler, Köy Enstitülerine ve bu enstitülerin kurucusu kadrolara saldırmış, enstitüler hakkında "bunlara verdiğimiz salahiyet başvekilde yok" demiş, Hasan Ali Yücel ise bu saldırgan söyleme şu sözlerle cevap vermiştir:
“Emin Sazak arkadaşımın oturduğu yerden içini çekmeye hakkı vardır. Çünkü ilköğretim davası milletlerin rüştünü ispat etme davasıdır. İlköğretim davası feodal sistemle kendisini idare etmek isteyenlerin samimi olarak istemeyeceği bir davadır”
Ancak bu saldırılar karşısında, kendisine yeterince destek verilmeyen Hasan Ali Yücel'in Milli Eğitim Bakanı olarak görevinden istifa etmesi ve yerine Reşat Şemsettin Sirer'in geçmesinden sonra Köy enstitüleri, köy öğretmen okullarına dönüştürülmeye başlandı. 1950 yılında ise zaten Köy Enstitütleri'ni kapatmayı vaat ederek Demokrat Parti de iktidara gelince Köy Enstitülerinin makus talihi de belli olmuş oldu. DP hükümeti 27 Ocak 1954'te Köy Öğretmen Okullarını da kapattı.
Dönemin siyasilerinden toprak ağası (feodal) Kinyas Kartal, Köy Enstitüleri'nin neden kapatılmasını istediklerini ve DP hükümeti ile işbirliği yaptıklarını yıllar sonra şu sözlerle ifade etmiştir:
"Enstitüler komünist yetiştirmiyordu; ama biz bu söylemi kullandık. Akçadağ Köy Enstitüsü'nden mezun olan çocuklar benim köyüme geldiler, köyün çocuklarını okuttular, onlara Türkçe öğrettiler. Köylünün mektuplarını, dilekçelerini yazdılar. Eskiden bu işleri ben yapardım. Bu böyle giderse benim otoritem ne olacaktı. Adnan Menderes'le bir pazarlık yaptık. Bu okullar kapanacak, ben de emrimdeki köylülerin oyunu toptan ona verdirecektim. Böyle de oldu."
Fakir Baykurt, Osman Şahin, Pakize Türkoğlu, Ümit Kaftancıoğlu ve daha nice aydınımızı yetiştiren, eğitim ve işgücünü iç içe barındıran laik ve eşitlikçi bir sistem olan köy enstitülerinin kapatılması halkın büyük bir kısmını hezeyana uğratmıştır. Yıllar geçse de bu tarihi hatanın büyüklüğünü kestirmek mümkün değildir.
REFERANSLAR:
Kapluhan,E.(2014). 1921 Maarif Kongresi'nin Türk Eğitim Tarihindeki Yeri ve Önemi. Yalova Sosyal Bilimler Dergisi. Cilt 4, Sayı 8, Sf. 125-126
Köy Enstitülerinin Kısa Tarihi. Tarihi Olaylar. https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/K%C3%B6y%20Enstit%C3%BClerinin%20K%C4%B1sa%20Tarihi-1448
Ünsever, B. Köy Enstitüleri. (Sunum).
Eyüpoğlu, S.(1999). Köy Enstitüleri Üzerine. İstanbul: Cumhuriyet Kitapları.
Arslan, L.(2021). Türk Siyasetinde Köy Enstitüleri Tartışmaları. Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü. (Doktora Tezi).
Çakmak, F.(2007). Kuruluşundan Kapatılışına Kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi İçerisinde Köy Enstitülerine Yönelik Muhalefet. ÇTTAD. VI/15 Sf.221-250.
Atıcı, E.(2010). Anadolu'da Aydınlanma Ateşini Yakanlar: Köy Enstitülerle Nehir Söyleşiler. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları. Sf.95
Comments