top of page
Ara

KEMALİZM VE KADIN: 12.ULUSLARARASI KADINLAR BİRLİĞİ KONGRESİ

  • Yazarın fotoğrafı: Kemalist Kıbrıs
    Kemalist Kıbrıs
  • 10 Eyl 2022
  • 10 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 24 Eki 2022

Yazan: Ahmet Recep ALTINTAŞ (ODTÜ KKK ADT)





"Elbet sefil olursa kadın, alçalır beşer."

Tevfik Fikret


Cumhuriyet’in kadın devriminin üzerinden neredeyse bir asır geçmiş olmasına rağmen bu devrimler toplumun bütünü tarafından benimsenememiş ve paradigma değişimiyle sonuçlanmamıştır. Asıl üzücü olan ise kadına yönelik arkaik algıyı sürdüren insanların Türkiye’de senelerce bürokrasinin en üst makamlarını işgal edebilmesidir. Her ne kadar bu insanlar ileri konumları neticesinde sahip olduğu geniş araçları kendi tasavvurlarındaki toplum yapısını Türk toplumuna yayabilmek için tüm cüretkârlığıyla kullanmaktan geri durmasa da bugün Türkiye, Kemalist devrimlerin neticesinde birçok sosyal meselede belirli birikime ve hassasiyete sahip çok daha bilinçli bir ülkedir. Bugün Türkiye’nin, Osmanlı Devleti’nden ayrılan diğer müslüman ülkelere ve bölgesindeki diğer ülkelere kıyasla kadın konusunda çok daha ileride olmasının atında yatan sebep Kemalist Cumhuriyetin kadın devrimidir.

Türk tarihinde kadın her zaman İstanbul sözleşmesinden çekilişi esnasında olduğu gibi dünyanın çeşitli yerlerindeki insanların acıyarak destek mesajları gönderdiği ülke konumunda değildi. Öyle ki Kemalist Türkiye, tüm dünya kadınlarının hayretle ve imrenerek izlediği itibar sahibi bir ülkeydi. Bunun en somut delillerinden biri de 1935 yılında İstanbul’da toplanması uygun görülen 12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’dir. Yazımın da ana konusunu oluşturan ve birçok kişinin varlığından bihaber olduğuna inandığım bu kongreden bahsetmeden önce anlamlı bir geçiş sağlamak adına ilk başta Türk kadının İslamiyet öncesi toplumsal durumuna tarihsel bir açıdan bakılmasının ardından ilk defa Batıda ortaya çıkan kadın hareketlerine ve bu hareketlerin Türkiye’ye olan yansımasının incelenmesinin faydalı olacağı kanaatindeyim.

Türk Tarihinde Kadının Yeri

İslamiyet öncesi Türk devletlerinde kadın devlet yönetiminde söz sahibiydi ve protokolde yerleri vardı. Aralarında devlet siyasetine yön verip devlet yönetenler ve naip olarak devleti idare edenler de vardır. Kendilerine ait ayrı sarayları bulunan hatunlar devlet meclislerine katılır ve bazen de kendileri elçi bile kabul ederlerdi. (1)

İslamiyet öncesi Türk toplumunda kadının ileri konumu sadece siyasi hayatla sınırlı değildir. Kadın, sosyal hayatın her alanında etkindir. Kılıç kuşanır, ata biner ve üretime katkı verirdi.(2) Kocaları gibi sosyopolitik hayatın aktif birer öznesi olan kadınlar erkeklerle birlikte sefere çıkar ve savaş zamanlarında da erkeklerle omuz omuza savaşmaktan geri durmazlardı. (3)

Göktürk kitâbelerinde "Türk Tanrısı Türk milleti yok olmasın diye babam İlteriş Kağan ile anam İlbilge Hatun ’u gönderdi” ifâdesi ve Nizamülmülmük’ün ’’Acem hükümdarları zamanında kadınların devlet işlerinde bir tesiri olmazdı. Türkistan Hanları bütün devlet işlerinde hâtûnlarla müşâvere eder ve onların fikirlerini diğerlerine üstün tutarlardı. Türkmen pâdişâhları da bu yolda gitmişlerdir. Bu sebeple vezirler hatunları memnûn etmelidirler’’ yorumu o dönem Türk kadınının toplumsal ve siyasal hayattaki rolünün ileriliğini gösterir . (4)

İbn Fadlan, seyahatnamesinde Türk devleti olan İdil Bulgarları hakkında, erkekler ve kadınlar nehre iner hep beraber çıplak yıkandığını, toplumda asla zinanın bulunmadığını şayet ki biri zina ederse erkek ya da kadın fark etmez en ağır ceza ile cezalandırıldıklarından bahseder.(5) Zaten İslamiyet öncesi Türk toplumunda Arap kültürünün aksine evliliklerde tek eşlilik (monogami) yaygın bir şekilde görülür.

Bu bilgiler bize Hıristiyan Avrupa'da kadın hakir görülüp ve şeytanın aleti sayılırken Türk’lerde ise kadının çok ileri bir hukuka, toplumsal ve siyasi mevkiye sahip olduğunu gösterir. (6) Her ne kadar Türkler Müslüman olduktan sonra da toplumsal ve siyasi hayatta millî kültüre bağlı kalarak kadının toplumsal statüsünü bir süre daha muhafaza edebilmiş olsa da özellikle Selçuklu devletinden sonra kurulan Türk devletlerinde Arap kültürünün etkisi yoğun bir biçimde görülür ve kadının sosyal ve siyasi hayattaki rolü ciddi bir gerilemeye uğrar.

Osmanlı devletinde ise kadının durumunu en net şekilde Kanunî döneminde Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun özel elçisi olarak Osmanlı’ya gelen, Busbecq’in kendi imparatorluğuna yazdığı mektuplarda görebiliriz. Busbecq, 16. Yüzyılda Türk kadının durumunu şöyle anlatır. ‘’... Türkler karılarının iffetine diğer milletlerden çok daha fazla önem verirler. Bu nedenle onları eve kapatır ve öyle saklarlar ki kadınlar neredeyse gün ışığı görmez. Eğer sokağa çıkmaları gerekirse o derece örtülü ve kapalı gönderirler ki yoldan geçenlere hayalet gibi görünürler. Kadınlar da insanlara ancak ipekli veya pamuklu peçelerinin ardından bakarlar. Hiçbir yerleri erkeğin gözlerine açık değildir. Türkler en ufak bir güzelliğe veya gençlik cazibesine sahip olan kadına, erkeklerin arzuları tahrik olmadan ve onu hayalinde lekelemeden bakabildiğine inanmazlar. İşte bu nedenle bütün kadınlar kapalı tutulur.’’ (7)

Dünyada ve Türkiye’de Kadın Hareketleri

Tarihte kadın hareketlerine bir fenomen olarak 18. Yüzyıl sonlarına doğru İngiltere’de rastlarız. Sanayileşmenin sebep olduğu siyasal, sosyal ve ekonomik alandaki dönüşümler toplumda daha geniş ve kapsayıcı bir eşitlik isteğine yol açmıştır. Yine o dönemlerde Britanya’lı toplum teorisyeni olan Marry Wollstonecraft tarafından kaleme alınıp, 1792 yılında yayımlanan ‘’A Vindication of the Rights of Woman ‘’(Kadın Haklarının Savunusu) adlı eser, feminist düşünce için başat eser olmuştur.(8). Örgütlü olarak kadın hareketleri ise 19. Yüzyılda görülür ve bu yüzyılın ortalarına doğru gelindiğinde kadın hareketleri sosyal ve siyasal yaşamda belirgin hale gelir.(9)

Türk kadının Feminist söylemle tanışması ve toplumsal eşitlik yolundaki serüveni ise Tanzimat devrindeki batılılaşma süreci ile başlar. Bu dönemde kadın hakları lehine fikir ve yazım alanında eserler verilmiş ve bazı hukuki değişiklikler yapılmıştır. Bu ilerici değişikliklerle kadın toplumsal hayata kazandırılmaya çalışılmıştır.(10) İlk kadın örgütlerine ise II. Meşrutiyet döneminde rastlarız. Jön Türk Devrimi’nin Fransız Devrimi’nden aldığı ‘’hürriyet,adalet,müsavat,uhuvvet’’ ilkesi kadın-erkek eşitsizliği sorununu toplum gündemine somut bir şekilde getirmiş ve sağladığı özgürlük ortamıyla birçok kadın örgütünün kuruluşuna yol açmıştır.(11) Yine bu dönemde kadınlar üniversite eğitimi almaya başlamış ve 1917 yılında çıkan Aile kararnamesi ile boşanma ve evlenme hukukunda kadına bazı haklar verilmiştir. Kadın hareketlerinin fikirsel ve siyasal boyutunun yanı sıra savaş yıllarının somut koşulları da Türkiye’de kadının toplumsallaşmasına olanak sağlamıştır.(12)

Trablusgarp harbinden Millî Mücadele’nin sonuna kadar olan aralıksız savaşlar Türk erkeklerini cepheye tutsak etmiş ve bundan doğan iş gücü açığını Türk kadınları gidermiştir. Bu durum kaçınılmaz olarak kamusal alanda kadının etkinliğinin artışına yol açmıştır. Aynı eğilimi dünya savaşı sonrası Avrupa devletlerinde de gözlemlemek mümkündür.

Türk Kadınlar Birliği

Bütün bu gelişmeleri erken Cumhuriyet döneminde Kemalist devrimler sayesinde Türk kadının elde ettiği hakların zemini olarak değerlendirebiliriz. Halil İnalcık’ın da deyişiyle Kemalizmi, Tanzimat’tan beri süre gelen yüz elli senelik değişimin son ve radikal ifadesi olarak yorumlayabiliriz.(13) Her ne kadar Türk kadınlarına haklar, 20.yüzyılın başında aydınlanmacı ilkelere bağlı olan Kemalist devlet tarafından verilse de II. Meşrutiyetten sonra örgütlenmeye başlayan kadın örgütlerinin bu mücadeledeki payını da yadsımak haksızlık olur. Bu kadın örgütlerinin arasında en müstesna yeri de Nezihe Muhiddin’in önderliğinde kurulan Türk Kadın Birliği alır. Aynı zamanda Cumhuriyet’in ilk kadın cemiyeti ünvanına haiz olan Türk Kadın Birliği aslında kuruluşta bir siyasi parti oluşumu amaçlamaktadır. Henüz daha Halk Fırkası kurulmadan önce (Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla faaliyet gösterirken) 1923’ün Haziran ayında Kadınlar Halk Fırkası kurulur. Ancak Fırka, hükümetin tüm ulusu kapsayacak Halk Fırkası’nı (geleceğin CHP’si) kurma hazırlığında olduğu için ve toplumu cinsiyet esasına göre bölen bir fırkanın toplumda bütünlük sağlanmaya çalışıldığı günün koşullarına uygun olmayacağı gerekçesiyle Ankara hükümetinden kuruluş izini alamaz(14). Ayrıca böyle bir siyasi oluşuma henüz hazır olmayan kamuoyu da fırkanın kurulmasının önündeki bir başka engeldi. Bu kamuoyu muhalefeti nedeniyle Atatürk, diğer toplumsal meselelerde yaptığı gibi Cumhuriyetin kadın devrimi konusunda da aşamalı devrim stratejisi izlemiştir. (15) Şartları doğru okuyabilmek ve gerektiği yerde gerekli riskleri alabilmek bir liderlik vasfıdır. Atatürk de her zaman yüreğinden geçenleri gerçekleştirmek için önce zamanın şartlarının olgunlaşmasını beklemiştir. Onun ömrü boyunca akıl, bilim ve mantığa uygun hareket etmiş bir lider olması onu Atatürk yapan değerlerin başında gelmektedir. Kuruluşu onaylanmayan kadınlara Ankara, cemiyet kurmayı önerir ve ilk başta siyasi parti olmayı amaçlayan oluşum 7 Şubat 1924 tarihinde kurulan Türk Kadın Birliği’ne evrilir.

Türk Kadın Birliği, kuruluşundan sonra kadınların düşünsel ve sosyal alanda yetiştirilmesini ve fakir çocukların eğitim görmesini sağlamak gibi konularda çalışmalar yapmıştır. Ayrıca, 1925 yılında Türk Kadın yolu adlı bir dergiyi çıkarmaya başlayarak fikirsel çalışmalarda da bulunmuştur. Kadın sorununu ulusal bir meseleden daha çok uluslararası bir mesele olarak değerlendiren TKB uluslararası kadın örgütleriyle de ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır(16) Nitekim bu çabalarının neticesinde o zamanın kadın örgütleri için çatı bir oluşum olan Dünya Kadınlar Birliği’ne 1926 yılında üye olmuştur.

Türkiye de, 1934 yılında kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı verilir ve ertesi sene 1935 yılında toplanan beşinci dönemde TBMM’de on sekiz kadın milletvekili yer alır. Yine aynı sene 18-24 Nisan 1935 tarihleri arasında toplanan Uluslararası Kadınlar Birliği On İkinci Kongresini İstanbul'da yapılması uygun görülür ve kongre Türk Kadın Birliği’nin ev sahipliğinde gerçekleşir. (17)



Kongrenin İstanbul’da Toplanmasının Nedenleri

12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’nin İstanbul’da toplanmasının en önemli nedeni Türkiye’de kadının elde ettiği siyasal haklardır. Henüz daha medeniyetin en ileri ülkesi addedilen ülkelerde kadın, seçme ve seçilme hakkından mahrumken Türk kadının 1935 yılında seçme ve seçilme hakkını elde edip meclise girmesi dünya kamuoyu için hayret verici bir olaydı. Kemalist Türkiye, batılıların Türkiye’ye karşı olan oryantalist önyargılarını yerle bir etmekle kalmamış aynı zamanda kendilerini medeniyetin temsilcileri olan gören mağrur batı ülkelerindeki kadınların Türk kadınlarının eriştiği siyasi kazanımlara erişememesi Türk kadınına karşı bir imrenmeye yol açmıştır .Bunu kongrenin açılış günü TKB Başkanı Latife Bekir Hanım’ın milletvekili olan kadınlarımızı isimleriyle anons ederek kürsüye çağırmasına rağmen tevazu göstererek çıkmak istemeyen milletvekillerine yabancı delegelerin “Çıkınız, ortaya çıkınız! Sizi görmek istiyoruz!” diye bağrışlarından görebiliriz (18). Yine Uluslararası Kadın Birliği Merkez Bürosu Genel Sekreteri Katherine Bompas’ın "Biz Avrupalı kadınlar Türk kadınlarına cidden gıpta ediyoruz" ifadesi ve Yunan gazetesi Akroplis’in Cumhuriyet’in kadın devrimiyle ilgili "Kim umardı? Onbeş sene evvel kime söylesen bütün kalbiyle gülmekten katılmazdı? Türk kadını, harem hayatının mahpus, esrarengiz, yanına yaklaşılmaz hanımı bugün dünyanın feministlik tacını tutuyor" demesi Türk Kadınının Atatürk döneminde dünyadaki yerini anlamak açısından önemlidir. Akşam gazetesinde “Kadın Kongresi” adlı makalede ‘’Türk kadınları batılılar tarafından son zamanlara kadar esaretin timsali olarak algılanırken bugün elde ettiği haklarla onlara parmak ısırtmaktadır. Dünyanın birçok taraflarındaki feminist kadınlar için Türk kadını bugün ideale erişmiş, talihli bir kız kardeştir’’ denilmektedir (18).

Kongre’nin toplanma yeri olarak İstanbul’un belirlenmesinin diğer sebeplerine baktığımızda ise İstanbul’un konumunu ve hükümetin verdiği desteği görürüz. Doğu ile Batının kesişim noktası olan İstanbul’a daha fazla katılım olacağı düşünülmüştür. Nitekim üç yüze yakın delegenin katılımıyla UKB tarihinin en kalabalık kongresini gerçekleştirmiştir. Kongre ilk defa halkının çoğunluğu Müslüman bir ülke de toplanmıştı. Doğu kadınlarını da bünyesine dahil etmek isteyen UKB için İstanbul, kültürel ve tarihsel birikimiyle istenilen iş birliği için elverişli bir kentti.(19) Dahası, Türkiye gibi Müslüman bir ülkede ilerici devrimler sayesinde kadının elde ettiği siyasal hayattaki yer, diğer doğu ülkelerindeki kadınlarda kendi ülkelerindeki birinci dalga feminist akımı başlatmak için cesaret verebileceği düşünülmüştür. Kongrenin toplanma yeri olarak Yıldız sarayının seçilmesi ise mânidardır. Bu tercihle birlikte Cumhuriyet, tüm dünyaya son Osmanlı sultanının ikametgâhında modernleşme yolunda kat ettiği mesafeyi gösterir ve adeta yerine kurulmuş olan saltanat yönetimine karşı zaferini ilan eder(19). Cumhuriyet Gazetesi’nde 28 Nisan’da konuyla ilgili çıkan bir yazıda bu durum şu sözlerle ifade edilmektedir: ‘’her türlü ananelerden sıyrılan bu kadınların, esiri bulundukları erkeklerle müsavi ve dünyada her kadından daha fazla hür olarak, bütün yeryüzündeki kızkardeşlerini Abdülhamit’in sarayında toplanmağa davet edecekleri akıllara gelir miydi?...” (18)

Kongre, tarihinde ilk defa ev sahipliği yapacak ülke tarafından bu kadar güçlü bir şekilde desteklendi. Cumhuriyet’in kadın devrimini ve bu devrim neticesinde Türk kadınının elde ettiği hakları tüm Dünyanın gözleri önüne sermek için bir fırsat olarak değerlendiren hükümet, kongreye özel önem vermiş ve kongreye gerekli her türlü desteği vermekten geri durmamıştır. Kongreye katılacak delegelere ücretsiz vize verilmiş, konaklama ve ulaşım imkanları sağlamıştır. Ayrıca, 12. Uluslararası Kadınlar Birliği anısına Posta ve Telgraf İdaresi, 15 çeşit pul bastırmış ve bu pullardan elde edilen gelirin yarısı UKB’ye bağışlanmıştır. Türk kadınlarının kurtarıcısı (“Liberateur des femmes turques”)başlığıyla Mustafa Kemal Atatürk’ün bıyıksız, fraklı profilden resminin olduğu pul en yüksek değere sahip olan 100 kuruşun üzerinde yer almıştır. Diğer pullara ise uluslararası platformlarda başarılarıyla tanınıp ünlenen kadınların resmi basılmıştır (20).

Kongrenin Modern Türkiye’yi ve onun yeni, modern ve çağdaş hayat vizyonunu dünyaya göstermesi bakımından oynadığı tanıtıcı rol önemlidir. Bu sayede tüm Dünya, Kemalist Türkiye’nin uygarlık yolundaki şaşmaz kararlığını daha iyi bir şekilde anlamıştır.

Kongre ve Cumhuriyet’in Kadın Devrimi için Söylenenler

Dönemin basınında genişçe yer alan Kadınlar Kongresi, Ankara’nın umduğu gibi geçmiş ve kongreye katılan katılımcılar kongre boyunca 12 senede baş döndürücü dönüşüm yaşayan Modern Türkiye’den övgüyle bahsetmiş ve bu ilerici devrimlerin mimarı büyük Atatürk’e hayranlıklarını belirtmişlerdir.

Dönemin ABD Başkanı Franklin D. Roosevelt’in eşi Eleanor Roosevelt çektiği telgrafta, Feminizm kongresinden dolayı Türk kadınlarına selamlarını bildirmiş, medeni haklara sahip olduklarından dolayı onları tebrik etmiş ve Feminizm kongresini İstanbul’a davet etmesi ve kadınlara medeni haklarını vermesi sebebiyle Türk Hükümeti’nin çok mühim bir ilerici hareket yaptığını belirtmiştir (18).

TKB Başkanı Latife Bekir Işık Hanım kongrenin başında yaptığı konuşmayla Atatürk’ün bu radikal dönüşümdeki başat rolünü belirtmiştir. Türk kadını Atatürk tarafından, kendisini boğmakta olan örtüyü atmağa ve erkeğin yanında müstahak olduğu mevkiini almağa davet edilmiştir. … Bu kadar fırtınalar arasında yarı gömülmüş bir milletin mukadderatına derin imanını muhafaza eden ve her türlü tezatlar arasında Türk kız kardeşlerinin dileklerini seçen dahi bizim için yalnız bir vatan kurtarıcısı değil aynı zamanda Türk kadınının kurtarıcısıdır.” (18)

Mısır delegesi Sitti Şaravi ise Biz Mısırlılar zaten Atatürk’ü çok sever ve onun açtığı yolda yürümeyi şeref biliriz. Siz Büyük Şefinize Atatürk diyorsunuz. Biz onu Ata Şark diye anarız! Yalnız Türkiye’nin değil bütün şarkın ve bilhassa kardeş Mısır’ın da Atası ve önderidir diyerek Atatürk devrimlerinin Türkiye’nin hudutlarını aşarak Doğu kadınlarına da ilham verdiğini belirtir.

Cumhuriyetin en önemli ve etkin ideologlarından Atatürk’ün de devrimler konusunda kendisine danıştığı Ahmet Ağaoğlu kongre münasebetiyle ‘’Kadın hakkını ta ilk devirlerden beri tanıyan yegane millet Türklerdir’’ başlıklı bir yazı yazar. Benim de yukarıda değindiğim tarihî hakikatlere vakıf olan Ağaoğlu, yazısında Arap kültüründe kadının aşağı yerinden ve Arap kültürünün Türk sosyal hayatında nasıl gerilemeye yol açtığından bahseder. Yazısını ise şöyle noktalar: "Türklerin, şark âleminde ve İslâmiyet içinde, kadınlığa karşı aldıkları tavra asla şaşmamalıdır. Bu, Türk seciyesinin öteden beri gösterdiği bir hususiyetin yeni bir tezahürüdür. Bu, tarihî oluşların gidişine bir misaldir.Böyle bir vak’a Araplar veya Hindular arasında çıkmış olsaydı, hakikaten hayreti mucib olabilirdi’’ (20).


Sonuç ve Değerlendirme

Her ne kadar yazının hacmi kaygısıyla kongreden etraflıca bahsetmem mümkün olmasa da makalemin amacına ulaştığı inancındayım. Çalışmamın başlangıcında İslamiyet öncesi Türk toplumlarındaki kadının sosyal ve siyasi hayattaki ileri konumundan ardından da Türklerin Müslümanlığa geçişiyle birlikte özellikle de Selçuklu devletinden sonra kurulan Türk devletlerinde yoğun Arap kültürünün etkisiyle kadının nasıl arka plana atıldığını tarihten misaller vererek ve alanında otorite kabul edilen yazarlardan yaptığım referanslarla açıkladım. Akabinde kadın hareketlerinin dünyadaki çıkış tarihini kısaca irdeledikten sonra Tanzimat devrindeki modernleşme süreciyle başlayıp II. Meşrutiyet’in yarattığı özgürlük ortamında örgütleşmeye yoluna giden kadın hareketlerinin Cumhurriyet dönemindeki ilerici devrimlerle nasıl sosyopolitik hayatın birer öznesi haline getirildiğini açıkladım. Yazının ana konusu olarak İstanbul’da toplanan 12. Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi’ni seçmem ise Atatürk Türkiyesi’nin kadın meselesinde devrin diğer ülkelere kıyasla ileri konumunu somut bir örnekle göstermek istememdir.

Kemalist Türkiye’nin kadın devriminin amacı, Türk kadının tekrardan İslamiyet öncesinde sahip olduğu onurlu konuma geri getirmektir. Atatürk’ün "Bizce Türkiye Cumhuriyeti anlamınca kadın, bütün Türk tarihinde olduğu gibi bugün de en saygın düzeyde, her şeyin üstünde yüksek ve şerefli bir varlıktır’’ sözü bunu gösterir. Kemalist Türkiye’nin devrimler yoluyla birinci dalga feminist oluşumunu en erken tamamlayan ülkelerden biri olmuş olması da hedeflerinin sadece temenni olarak kalmadığını gösterir.

Türkiye de hâlen bir kesimin adına yönelik algısı Busbecq’in bundan beş asır önce yazılan mektuplarında belirttiğinden pek de farklı değildir. Kadına yönelik arkaik algısını sürdüren kimseler Cumhuriyetin yarattığı Türk Rönesans’ını anlayamamış ve hâla Arap kültürünün yansımalarıyla düşünen kimselerdir. Bu insanların ileri konumlar neticesinde elde ettiği araçlarla tahayyüllerindeki toplum yapısını Türk toplumuna empoze etmeye çalışması beyhude bir çabadır. Kemalist devrimler kaçınılmaz olarak her geçen gün Türk toplumunda kaçınılmaz olarak daha iyi anlaşılıp benimsenmekte ve toplum üzerindeki etkisini arttırmaktadır. Yüzyıl önce devrim olarak adlandırdığımız değişikliklerin bugün artık Türk toplumunun geniş bir kesiminde evrimleştiğini gözlemlememiz mümkündür.

Afgan gazeteci Nazira Karimi’nin kadınlara yönelik en ağır insanlık suçları işleyen Taliban tarafından şeriat kurallarıyla yönetilen kendi ülkesi Afganistan hakkında ‘’Ben Atatürk'ü çok iyi hatırlıyorum. Türkiye ve Afganistan arasındaki iyi ilişkileri hatırlıyorum. Keşke Atatürk'ü daha çok dinleselerdi, onun yolundan gitseydi. O zaman bunları yaşamazdık.’’tespiti bize Atatürk devrimlerinin hayati önemi acı bir şekilde hatırlatıyor.


Kaynakça:

Kafesoğlu,İ.(1997). Türk Milli Kültürü. İstanbul: Ötüken Neşriyat. Sf.270


Kuşçu, A.D.(2016). Selçuklu Devlet Yönetiminde Kadının Yeri ve Altuncan Hatun Örneği. Selçuklu Medeniyeti Araştırmaları Dergisi. Cilt:1 Sayı:173


Terzi,A.(2012). Türk Siyaset Kültüründe Kadınların Rolü. 21.Yüzyılda Eğitim ve Toplum Eğitim Bilimleri ve Sosyal Araştırmalar Dergisi. Cilt:1 Sayı:17


Turan, O.(2008). Selçuklular Tarihi ve Türk-İslâm Medeniyeti. İstanbul: Ötüken Neşriyat. Sf.311.


Fadlan, İ.(2010). İbn-i Faldan Seyahatnamesi. İstanbul: Yeditepe Yayınları. Sf.31


Turan,O.(2003). Türk-Cihan Mefkuresi Tarihi. İstanbul: Ötüken Neşriyat. Sf.149.


Busbecq, O.G.(2005). Kanuni Döneminde Avrupalı Elçinin Gözlemleri (1555-1560). İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları. Sf.126-127.


Donovan, J.(2014). Feminist Teori. İstanbul: İletişim Yayınları. Sf. 21.


Heywood, A.(2020). Siyasi İdeolojiler. Ankara: Felix Kitapları. Sf.261-262.


Berkes, N.(1982). Atatürk ve Devrimler.İstanbul: Adam Yayıncılık ve Matbaacılık. Sf.180.


Toprak, Z.(2015). Türkiye’de Kadın Özgürlüğü ve Feminizm (1908-1935). İstanbul: Tarih Vakfı Yayınları. Sf.491


Toprak,Z. (2019). Türkiye’de Yeni Hayat İnkılap ve Travma 1908-1928. İstanbul: Doğan Kitap. Sf.104.


İnalcık, H.(2017). Atatürk ve Demokratik Türkiye. İstanbul: Kırmızı Yayınevi. Sf.84


Toprak, Z.(1988). Halk Fırkası’ndan Önce Kurulan Parti: Kadınlar Halk Fırkası. Tarih ve Toplum. Sayı: 51.


Meydan, S. (2021) Pusula. İstanbul: İnkılap Yayınevi. Sf.241.


Bozkır, G.(2000). Türk Kadın Birliği (1924-1935). Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi. Cilt: 3 Sayı: 9-10.


Toprak,Z.(1994) Türkiye’de Siyaset ve Kadın: Kadınlar Halk Fırkasından “Arıulusal Kadınlar Birliği” Kongresine (1923-1935). İ.Ü. Kadın Araştırmaları Dergisi. Sayı:2


Ünal,S.(2016). 12.Arıuusal Kadınlar Kongresi. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi. Cilt:9 Sayı:44.


Ökten, N.(2002). 1935 İstanbul Uluslararası Kadınlar Birliği Kongresi: 30 Yurdun Kadınları. Tarih ve Toplum. Cilt:37 Sayı:219.


Cumhuriyet ve Akşam Gazeteleri (1935).


Not Baremi: Bu makale Kemalist Kıbrıs'ın Mayıs 2022 tarihli 2.sayısında Sf.39-45'te yayınlanmıştır.

 
 
 

Comments


bottom of page