top of page
Ara

KIBRIS TÜRK VAROLUŞ MÜCADELESİ VE KAHRAMANLAR ÜZERİNE

  • Yazarın fotoğrafı: Kemalist Kıbrıs
    Kemalist Kıbrıs
  • 20 Kas 2021
  • 7 dakikada okunur

Yazan: Prof.Dr. Ulvi KESER


Tarih yazmak tarih yapmak kadar önemli ve hassas olduğuna göre tarihi yazanlardan başlamakta fayda var. 3 Kasım 1918 günü Mustafa Kemal’in Adana’dan sadrazama söylediği “Mukavemet-i müselleha gerekir.”, yani “Silahlı mücadele gerekir.” yaklaşımı, kararlılığı ve öngörüsü daha sonraki süreçte ve Türk tarihinde iki sefer daha karşımıza çıkacaktır. 15 Mayıs 1919 günü İngiltere’nin ittirmesiyle Batı Anadolu’yu işgal eden ve Milli Mücadele’nin sonuna kadar geçecek 3 yıl, 4 ay, 20 gün boyunca işgale karşı duran bir avuç da olsa cesur, yürekli, kararlı ve öngörülü Anadolu insanı dik durmayı başarmıştır. Bunlardan birisi de 15 Mayıs 1919 günü Batı Anadolu’ya yönelik Yunan işgali İzmir’in Punta (Alsancak) limanında başladığında Yunan istihbaratçıların öldürmek üzere aradıkları iki kişiden birisi olan Mustafa Necati’nin Yunan işgalinden hemen 1 gün öncesinde bütün baskılara rağmen 14 Mayıs 1919 günü Maşatlık Meydanı’nda “Mukavemet-i Müselleha gerekir/Silahlı direniş gerekir.” deyip mücadeleyi başlatması Milli Mücadele’nin de kıvılcımını ateşleyecektir. Tarihimizin üçüncü ve son “Mukavemet-i Müselleha gerekir/Silahlı direniş gerekir.” yaklaşımı ise Kıbrıs’ta dile gelecektir ve bu sözlerin sahibi genellikle Toros kod adıyla bilinen; ancak kurduğu teşkilatta aldığı ilk kod ismi Mülayim olan Rauf Raif Denktaş olacaktır. EOKA tarafından bütün ada sathında bu faaliyetler devam ettirilirken halen Rum bölgesinde kalan Eğlence köyünde yapılan TMT eksenli ilk faaliyetlere Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği’nde görevli Mustafa Kemal Tanrısevdi ev sahipliği yapar; [1]


“1957’ye kadar Kardeş Ocağı’nın karşısında oturdum. Ondan sonra Eğlence’ye taşındım. Eğlence bir Rum köyüydü ama Lefkoşa’da oturmak gittikçe daha tehlikeli bir hal alıyordu. Bekârdım, validemi de getirmiştim. Eğlence’de Rumlar arasında yaşamak daha az ilgi çekecekti. Köyün Rumları ile de sırası düştükçe konuşuyordum. Yavaş yavaş pek çok şeyin oluşmakta olduğunu hissediyordum çünkü Rum çetelerini, Makedon çetelerini çok dinlemiştim. Çok malûmat sahibiydim. Artık adayı da çok iyi tanıyordum. Leymosun, Baf da dâhil sanırım benden daha iyi tanıyan yoktu...


O günlerde anacığıma da çok çektirdim. Çoğu gece saat 24.00’e kadar pencere önünde beni bekler, ben gelince koşar garaj kapısını açar, sonra yatardı.”


Kıbrıs Türkleri özellikle 1 Nisan 1955 sonrasında EOKA saldırılarına karşı koyabilmek amacıyla kendi çaplarında farklı organizasyonların içine girerler ve yaşadıkları köylerde, kasabalarda gözü pek, cesur ve korkusuz olarak tanımlanan gençler ilk etapta kendi aralarında örgütlenirler. Bütün bu organizasyonların içinde nihai noktada karşımıza çıkan şahsiyet ise Dr. Burhan Nalbantoğlu olur ve Dr. Burhan Nalbantoğlu’nun yapılan küçük çaplı örgütlenmelerin yetersizliğini görmesinin ardından Kemal Tanrısevdi ile bir araya gelmesi ve onun inisiyatif kullanan son derece örgütleyici karakterini fark etmesinin ardından aynı ideal peşinde harekete geçebilecekleri düşüncesiyle yaptıkları toplantılar ve görüşmeler daha da sıklaşır. Bu noktada Nalbantoğlu’nun girişimleriyle Kemal Tanrısevdi ve Rauf R. Denktaş da bir araya gelmeye başlar ve bu temaslar sonuç vermeye başlar. Karaçete, 9 Eylül ve Volkan örgütlenmelerinden sonra EOKA'ya karşı mücadele edecek daha organize, daha profesyonel ve kapsamlı teşkilatlanmanın Kıbrıs’taki ilk adımı ve TMT’nin kurulma kararı ilk defa ve resmen 27 Temmuz 1957'de Rauf Denktaş, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Türkiye Cumhuriyeti Lefkoşa Büyükelçiliği'nde kripto memuru ve idari ataşe olarak çalışan Mustafa Kemal Tanrısevdi arasında alınır ve bu kişiler TMT'nin Kıbrıs’taki kurucuları olarak tarihe geçerler.[2] Bu arada özellikle Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Rauf R. Denktaş adanın dört bir tarafını dolaşarak adayı öğrenmeye çalışan Mustafa Kemal Tanrısevdi’nin Türkiye tarafından resmi görevle bu işe gönderildiği düşüncesindedirler ve bu düşünceden hareketle onu ziyarete karar verirler. Bu

faaliyetlerin yoğun olarak devam ettiği günlerden birinde Rauf R. Denktaş evinde bir kokteyl verir; [3]


“....O gece TMT’yi kurduğumuzda biz başka şeyleri de konuştuk. Yani parayı nereden bulacağız? Efendim işte biz dayanırız zenginlerin kapısına, ‘Ver parayı. Silah alacağız.’ deriz. Silah alırız. Liste hazırlamışlar. Hazırladıkları listeye göre Mısırlızade 500 Pound verecekmiş. Asılır da vermez bu parayı o adam. Türkiye işimize karışmasın falan kendi aramızda Kemal Tanrısevdi falan konuşuyoruz. Bakın buraya ‘Para toplamaya kalkarsanız hesabını veremeyiz. Silah isterseniz Türkiye kaynaktır. Biz idare edeceğiz.’ derseniz EOKA’nın durumuna geliriz. Herkes kendi şahsi hesabını halletmeye kalkar. Bu tedhiş hareketi olur. Türkiye’ye bağlanılacaktır...”


Davetliler arasında Osman Örek, Hazım Remzi, Alaaddin Gülen, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Mustafa Kemal Tanrısevdi de vardır ve tarih 15 Kasım 1957’dir; [4]

“...Olayların tırmanması, olayların özünde yatan gerçekler ve Rumların şikâyetleri İngilizleri hayli telaşlandırmıştı. Sırf Rumları memnun etsinler diye Vali Harding’i geri çekerek onun yerine Sir Hugh Foot’u Vali olarak atadılar. Bugün yapıldığı gibi Türklerle Rumların bir arada yaşayabilecekleri telkini yapılıyordu. Böyle bir çaba karşısında Türk köylerine elektrik, su ve yol vaadi yapılıyordu. Biz de kendisine soruyorduk, ‘Bugüne kadar Rumların köyleri pırıl pırılken Türk köyleri niye harap vaziyette? Niye yol, su, elektriği Türklerden esirgediniz?’ diye. Burhan ve Denktaş’la konuşmamız Temmuz’da olmuştu. Ağustos, Eylül, Ekim hazırlık yapıldı. Halkta büyük bir bekleyiş vardı. Türkiye’nin konsolosları vasıtasıyla ‘Siz Türkler sakin olun.’ mesajı verilmesine karşın EOKA karşısında Kıbrıs Türk’ünün bir örgütlenme ihtiyacı ve beklentisi büyüktü. Böylece çok kısa bir zamanda Baf Kukla’sına kadar örgütlenme süratle yayıldı. Eğer Kıbrıs Türk’ünün bu uyanışını, milli iradesini görmeseydim yola çıkamazdım. Limasol ve bilhassa Baf en büyük çaba ve direnişi göstermiştir. Hemen hemen her akşam Burhan ve Denktaş, Eğlence'deki evine gecenin geç saatlerinde gelir, uzun uzun istişarelerde bulunur, teşkilata yeni alınacak isimleri bana bildirirler, ben de tahkikatlarımı yaptırır ve alırdım. Bu arada TMT'nin beyannamelerini de ben yazar Burhan'a verirdim. Burhan onları teksir makinesinde çoğaltır, Türk halkına postayla da Rum, İngiliz ve Amerikan Dinleme Servislerine gönderirdi".


Kokteyl sonrasında herkesin dağılmasını müteakip evde Dr.Burhan Nalbantoğlu, Rauf R.Denktaş ve Mustafa Kemal Tanrısevdi kalırlar ve teşkilatın ismi TMT olarak belirlenirken Rauf R.Denktaş "Mülayim", Kemal Tanrısevdi "Nazım", Dr.Burhan Nalbantoğlu da "Raci" kod ismini alırlar. TMT'nin ilk bildirisi de o gün kaleme alınır; ancak Rauf R. Denktaş, Kemal Tanrısevdi’nin aksine teksirlerin orada çoğaltılmadığını belirtir; [5]


“Teksirler Kemal Tanrısevdi’nin evinde yapılmıyordu. Orada teksir makinesi yoktu. Bildiriler burada hazırlanır, kâğıda yazılırdı. Teksir işini kim yapıyordu? Tanrısevdi bilecek. Dağıtım işini Burhan Nalbantoğlu, Volkan’dan devraldığı kişiler kanalı ile yaptırırdı.”


Rauf R. Denktaş’ın evinde hazırlanan bu teksirler Dr. Burhan Nalbantoğlu vasıtasıyla Türk Lisesi’nde çoğaltılır [6] ve başta Dr. Fazıl Küçük’ün evi olmak üzere ertesi gün bütün ada sathında gizlice dağıtılır;



“Sayın Kıbrıs Türk halkına;

Volkan, 9 Eylül Cephesi ve buna benzer teşkilatlar lağvedilmiştir. Bunun yerine, Kıbrıs Türk’ünün bağrından çıkmış, gerek emperyalist sömürge idaresine, gerekse Kıbrıs’ı Yunanistan’a ilhak yolunda Enosis’i temine çalışan Rum sürülerine karşı Kıbrıs Türklerini savunma görevini üstlenmek üzere yeni bir teşkilat kurulmuştur. Bu bir saldırı değil, bir savunma teşkilatıdır. Bütün Kıbrıs Türklerini bu teşkilata destek olmaya ve bu teşkilat içinde yer almaya çağırıyoruz. TMT”


TMT Limasol Sancağı mensubu Merhum Mehmet Y. Manavoğlu da Volkan, Karaçete, 9 Eylül ve diğer küçük mahalli oluşumların ortadan kalkmasıyla beraber Rauf. R. Denktaş, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Kemal Tanrısevdi tarafından kurulan teşkilatı “...Federasyonun genel kurulundan (KTKF) sonra başlayan bir şey oldu ve TMT kuruldu ama MİT’iyle Genelkurmay’la ilişkili değil. 1957 Kasım’ından sonra kuruluyor bu seçimden sonra.” sözleriyle ifade eder. İlk bildirilerden de anlaşılacağı üzere kurulan teşkilatın silahlı mücadele etme gibi bir düşüncesi yoktur. Öncelikle uygulanmak istenen pasif direnişler ve eylemlerdir. Kişilerin kendilerine ait evlerinde bulunan bir kaç silahı dışında teşkilatın herhangi bir silahlı gücü veya potansiyeli de bulunmamaktadır ve bu şekliyle daha önce kurulan 9 Eylül ve Volkan teşkilatlarından çok farklı da değildir. Ancak bu yeni teşkilat daha sonra sadece bölgesel faaliyetlerin içine girmeyecek ve bütün ada sathına yayılarak bütün Kıbrıs

Türkleri için mücadele edecektir; [7]


“...TMT gerçek bir halk mukavemetidir. Kolonize edilme tehdidi altında bırakılan bir halkın boyun eğmeyeceği iddiasıyla direnmesidir. Adanın bir Türk adası olduğuna gönülden inanmış bir halkın bunu Yunan adası yapmak isteyenler karşısında direnişidir. Doğrudan bir halk hareketidir. Bir iman hareketidir. Ben öyle görürüm. Başka türlü dayanılmaz. Başka türlü bu kadar güçlü kuvvet karşısında 10 yıl Türkiye gelinceye kadar beklenemezdi. Teslim olurduk.


Çünkü baskı çok büyüktü. Bunu harekâtın başlamasından üç beş ay sonra Kıbrıs’tan Ankara’ya, İnönü’ye gelen bir heyet diyor ki ’Artık dayanamayız. Biz bir iki ay dayanabilecek şekilde kendimizi tanzim etmiştik. Geleceksiniz diye bekledik. Gelmediniz. Bir ay daha ancak

dayanırız. Daha fazla dayanamayız.’ İnönü de der ki ‘Siz vatan müdafaasındasınız. Biz de size elimizden gelen yardımı yapıyoruz. Vatan müdafaasında Türk’ün sabrı tükendiği yerde yeniden başlar. Türk iseniz dayanacaksınız. Karşınızdakiler Yunan ise birbirlerine düşecekler.’ İsmet İnönü bize anlatmak istedi ki ‘Elden gelen yapılmaktadır. Elden gelenden fazlasını beklemeyin. Kendinize kalmış bir direniş meselesidir.’

O direnişi Kıbrıs Türkü gösterdi. Bunun hiç unutulmaması lazım. Çıkarma ordusunun başında 1974’te gelen komutan Nurettin Ersin Paşa bunu çok iyi değerlendirdi. Mücahitler bu bölgeleri abluka altına almamış olsalardı, ada sathında düşmanı yerine mıhlamış olmasaydı bu kadar az zayiatla bu işi başaramazdık.’ demek suretiyle kıymetini verdi...”


Bu noktada TMT’nin ortaya çıkışında söz ve fikir sahibi olan üç kişiden Dr. Burhan Nalbantoğlu ile Kemal Tanrısevdi’nin örgütlenme konusunda Rauf R. Denktaş’tan çok farklı düşünceler içinde oldukları da ortaya çıkar. Nalbantoğlu ve Tanrısevdi TMT örgütlenmesinin sadece Kıbrıs Türkleri tarafından organize edilmesi ve yürütülmesi yanında mali altyapının da Kıbrıs Türklerinden temin edilecek finansmanla yapılması fikrini savunurlarken Denktaş ise tamamen ve doğrudan Yunanistan’a yaslanmış EOKA karşısında profesyonel bir örgütlenmenin sadece Türkiye’nin desteği ve işbirliğiyle olabileceği kanaatindedir. Böylece “Bu işin ancak silahla halledilebileceğine inanmış” [8] olan ve Kıbrıs’ta Türkiye’nin hamiliğinde bir teşkilatın kurulmasının elzem olduğu konusunda arkadaşlarıyla görüş birliğine varan [9] Rauf R. Denktaş, TMT ile ilgili anılarında o günleri şöyle anlatır; [10]


“...Dr. Burhan Nalbantoğlu’yla konuştum. Silah işini Türkiye’ye havale etmek gerekir... Bu iş bu memlekette şahsi ihtirasların aleti olur... Kontrol edemeyiz ve zaten bu işi biz bilmeyiz. Bu işi ya Türkiye’ye mal ederiz ve Türkiye bizi örgütler, böylece Türkiye’ye karşı da sorumluluk içinde bu işi yürütürüz veya böyle başıboş bir yeraltı teşkilatı kuracaksanız bilirsiniz ki ben yokum...”

Lefkoşa merkezli olarak tesis edilen TMT hemen ardından kasabalarda sancaktarlıklar oluşturarak harekat, istihbarat, personel, lojistik, muhabere alanlarında çalışmalara girişir ve DAL adı verilen birimler vasıtasıyla direniş gücünü kuvvetlendirir. Ankara Zir Vadisi ve Antalya Kemer yakınlarında yapılan ve Kıbrıs’tan “turist” olarak gelen TMT üyelerinin silahlı eğitimleri “hasrete gitmek” olarak adlandırılırken TMT için Türkiye’nin deniz yoluyla ve Anamur’dan Balalan, Ozanköy ya da Erenköy sahillerine çıkartılan silah ve malzemeyi getirenler ise “Bereketçiler” olarak adlandırılır. TMT komutanı Bozkurt adıyla bilinirken karargahta görev yapan ilk 7 subay ise halk eğitimi uzmanı, din adamı ya da memur olarak adaya gelmişlerdir. Doğan, Şahin, Kartal gibi kod isimleri kullanan teşkilat üyeleri şifre mesajlar yanında canlı ya da cansız kuryeler vasıtasıyla haberleşmektedir.

Gizlilik ve ketumiyet teşkilatın olmazsa olması durumundayken aynı evi paylaşan karı koca bile birbirinden habersiz görev üstlenmekte, bayrak, Kur’an-ı Kerim ve bayrak üzerine ettikleri TMT yeminine sadık kalmaktadırlar. Bu mücadelede Kıbrıslı Türk kadınları da ağırlıklı olarak istihbarat, kurye, iletişim, propaganda başta olmak üzere çeşitli görevler üstlenmişlerdir.



SONUÇ YERİNE:

Toplumlar kendi kahramanlarını kendileri yarattığına ve o kahramanlar da o toplumların tarihini yazdığına göre üç devirde üç kahraman, üç öngörülü cesur insan ve bugün Akdeniz’in her iki yanında özgürlüğü buram buram ciğerlerine çeken iki toplum duruyor karşımızda ve kim ne derse desin bu özel insanların alın teri, canı ve kanıdır bütün bu özgürlük havasını meltem meltem estiren yüreğimizde. Kıbrıslı Türkler de son yüz yılda müzakere masasında verdikleri özgürlük mücadelesini taçlandırıp silahlı mücadelede de var olduklarını kurdukları çeşitli yeraltı teşkilatları ve direniş örgütleriyle göstermişler, bu teşkilatları 15 Kasım 1957 sonrasında TMT çatısı altında birleştirip Türkiye Cumhuriyeti devletinin meşru onayı ve müsaadesiyle Türkiye’den gelen özel harp uzmanı askeri personel vasıtasıyla örgütlenmelerini tamamlamışlar ve 20 Temmuz 1974’e kadar geçecek süreçte Türk askeriyle omuz omuza mücadele etmişlerdir.

 
 
 

Commentaires


bottom of page